30 Nisan 2024 - Salı

Şu anda buradasınız: / RASULULLAH (S.A.S.)’E MUHALEFET ETMEMEK!
RASULULLAH (S.A.S.)’E MUHALEFET ETMEMEK!

RASULULLAH (S.A.S.)’E MUHALEFET ETMEMEK! ABDULLAH DÂİ

Mü’min, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’ya ve O’nun iman edilmesini emir buyurduklarına hiçbir şüphe duymadan iman edendir... Müslüman ise katıksız iman edip yegâne Rabbi Allah’a teslim olandır... Allah’a tam teslim olan mü’min müslüman, Allah’a ve O’nun itaat edilmesini emrettiklerine itaat edendir...1 Allah’a ve Rasulü’ne iman edip de imanlarında hiçbir şüpheye düşmeyen sadık mü’min müslümanlar,2 kendilerine emrolunduğu gibi dosdoğru davranacak önderleri Rasulullah (s.a.s.)’in izinde giderek kulluğa devam ederken, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan ânın vâcibi olan görevlerini yerine getirmeye gayret ederler... Hangi çağda, hangi beldede ve hangi hayat şartlarında olurlarsa olsunlar onların kulluk görevi, Allah’a ve Rasulü (s.a.s)’e gereği şekilde itaat etmek ve o ânlarında İslâm’ın ilkelerine tâbi olmaktır... İslâm’ı zamana uydurmak değil, zamanı, insanı, toplumu ve hayat şartlarını İslâm’a tâbi kılmak, her mü’min müslümanın olmazsa olmaz kulluk görevidir... Kendi çaplarınca gücünü, Rableri Allah’a tevekkül etmekten alan mü’min müslümanlar, Allah’ın yardımı ve izniyle en güçlü kimseler olurlar... Allah’a dayanıp güvenmek, maddî ve manevî başarının vazgeçilmez sebebidir... Bunu da ancak katıksız iman edip tam teslimiyetle itaat edenler becerir!..

İbn Abbas (r.anhuma) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“İnsanların en güçlüsü olmayı arzu eden bir kimse, Allah’a tevekkül etsin!

İnsanların en değerlisi olmayı isteyen bir kimse, Azîz ve Celîl olan Allah’a karşı takvalı olsun!

İnsanların en varlıklısı olmak isteyen, Allah’ın elinde bulunana, kendi elinde bulunanlardan daha çok güvensin!”3

İşte böyle!..

Her sözünde ve her hareketinde dosdoğru olup dosdoğruyu söyleyen ve dosdoğruyu yapan yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.) böyle buyurdu!..

O (s.a.s.), hevâsından konuşmaz!..4 O’nun sözleri, kendisine Allah’ın vahyettiğidir... Ve mübarek ağzından haktan başkası çıkmaz!..

Allah’ın kulu ve Rasulü Yakub (a.s.)’ın beyanı olarak ayet-i kerimede şöyle buyrulur:

“Hüküm yalnızca Allah’ındır. Ben, O’na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O’na tevekkül etmelidirler.”5

Kâmil mânada iman eden Allah’ın bütün kullarının değişmez özelliğidir, Allah’ın kulu ve Rasulü Yakub (a.s.) gibi tevekkül edip hükmün, kayıtsız ve şartsız yalnız O’na aid olduğunu bilip inanmaktır... Hüküm konusunda, yalnız Allah’ı tanımak ve ne olursa olsun kimseyi O’na ortak etmemek, mü’min müslümanın imanının gereğidir...

“Mü’minler, yalnızca Allah’a tevekkül etmelidir.”6 diye buyurur Rabbimiz Allah:

“Eğer mü’minlerdenseniz, yalnızca Allah’a tevekkül edin.”7 deyip tevekkülün iman ile bağlantısını beyân eder ve mü’min kullarının tevekkül ehli olduğunu açıklar...

Allah’ın kulu ve Rasulü Musa (a.s.) da, diğer “İslâm Peygamberleri” gibi, kendi risâletine ve Allah’tan vahyolunan Tevrat’a gerçekten iman edenlere, Allah’a tevekkül etmelerini emretmekte ve tevekkül edenlerin mü’min olup teslimiyet gösterenler olduğunu beyân etmektedir:

“Musa dedi ki: ‘Ey kavmim, eğer siz, Allah’a iman edip müslüman olmuşsanız, artık yalnızca O’na tevekkül edin.’

Dediler ki: ‘Biz Allah’a tevekkül ettik. Rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne (konusu) kılma.

Ve bizi, kâfirler topluluğundan rahmetinle kurtar.”8

Gerçekten tevekkül eden mü’min müslümanlar, Allah’ın izni ve yardımıyla güçlü-kuvvetli olur ve kendilerini yeryüzünün rableri ve ilâhları zanneden sahte ilâhların karşısına dikilip Allah’ın emrettiği gibi cihad ederler... İslâm’ın peygamberlerinden Allah’ın kulu ve Rasulü Musa (a.s.) ve O’na iman edip emrolundukları gibi dosdoğru davranan mü’minlerin durumu onlara en güzel örneklerden birisidir...

“Artık Allah’a tevekkül et. Şübhesiz Allah, tevekkül edenleri sever.”9 diye buyuran Rabbimiz Allah azze ve celle:

“Kim de Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip gerçekleştirendir. Allah, her şey için bir ölçü kılmıştır.”10 va’dini beyân eder ve iman edenlerin malumudur ki Allah, hiç şüphesiz va’dini yerine getirir...

Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.)’in buyurduğu gibi, Allah’a tevekkül eden mü’min müslüman kul, Allah’a dayanıp güvendiği ve yardımcısı Allah olduğu için insanların en güçlüsü olmuştur... Böyle bir hayır üzerinde olan muvahhid mü’minin her hâli hayırdır... O, her durumda kâr etmekte, Rabbi Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanmaktadır... Allah katındaki muttakî kulların derecesine ulaşmanın yolu, katıksız iman ve Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti üzere salih amel işlemek olduğu ehline malumdur... Ayrıca Rabbi Allah’ın katındaki bulunan nimetlere ulaşabilmek için eldeki nimetleri, O’nun emrettiği gibi kazanıp emrettiği gibi sarf eden iman ehli kullar, kendi ellerinde bulunan servetten daha çok Rabbi Allah’ın lütfuna ve O’nun katında bulunana güvenmektedirler... Bu iman ve güvenlerinden dolayı rızık endişesi çekmezler...  Bu inançlarının gereği yalnız Allah’dan korkar oldukları için düşman korkusunu da hissetmezler... Düşmanlardan gelecek maddî ve manevî zararları önlemek için kendilerine emrolunan görevlerini hakkıyla yerine getirmeye bütün gayretleri ile çalışırlar...

Ebu Said el-Hudrî (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Kim sabretmek isterse, Allah ona sabır ihsân eder. Hiçbir kimseye sabırdan daha hayırlı ve sabırdan daha geniş bir nimet verilmemiştir.”11

Rabbi Allah’a ihlâs ile tevekkül eden mü’min müslüman kullar, aynı zamanda sabreden şahsiyetlerdir... Sabretmek, tevekkülün gereği, Allah’ın verdiği imkânları O’nun rızası gözetilerek harcanırken direnebilmektir... Hayatî hangi konuda olursa olsun bu şekilde davranırken direnebilenler sabredenlerdir... Kendilerine bağışlanan sabır nimetini, önderleri Rasulullah (s.a.s.)’dan ve diğer İslâm peygamberlerinden (Allah’ın salât ve selamı cümlesinin üzerine olsun) öğrendikleri gibi gerçekleştiren, aynı zamanda kendilerinden önceki ümmetlerdeki mü’min müslüman kardeşlerini takip eden muvahhid mü’minler, beklenen gerçek zaferin sabır ile elde edileceğini bilip iman eden şahsiyetlerdir...

Emiru’l-mü’minin İmam Ömer ibnu’l-Hattab (r.a.) şöyle söyler:

- Biz, yaşayışımızın hayrını sabırla bulduk!12

İmam Ömer (r.a.)’ın bu tesbiti bütün mü’min müslümanların kabul edip katıldığı bir tesbittir... Yaşanan hayatın hayrı, sabır ile gerçekleşir... Şartlarına riâyet edilerek yapılan sabır, Allah’ın izni ve lütfuyla hayır getirir... Her zorlukla beraber bir kolaylığın olduğunu bilerek, imkânları ona göre kullanarak, hayırlı sonuç için direnen sabırlı şahsiyetler, hayra ulaşırlar...

Rabbimiz Allah Teâlâ:

“Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez.”13 buyurur ve:

“Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır.

Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.”14 hakikatını beyân eder...

İman ehli kullarına seslenen yegâne kanun koyucumuz Allah Teâlâ:

“Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.”15 buyurmaktadır...

Katıksız bir imanla inanan mü’min kişi, Âlemlerin Rabbi Allah’ın kendisiyle beraber olduğunu bilir ve her ânında O’nun yardımının kendisine ulaştığına, en dar ânlarında bu ilâhî yardıma mazhar olduğuna şahit olur... Bu hakikate bizzat şahid olan muvahhid mü’min, neden çekinsin ve neden korksun!.. Bütün güç ve kuvvetin kendisine aid olduğu, ortağı, eşi ve benzeri olmayan âlemlerin Rabbi Allah, onunla beraber olduktan sonra ve:

“İman edenlere yardım etmek, bizim üzerimize bir haktır.”16/a va’dini beyân ettikten sonra!..

Çağın hain ve zalim tağutî güçleri tarafından işgal edilen İslâm topraklarında esaretten kurtulmak için cihad sancağını yükselten muvahhid ve mücahid mü’min müslümanların duâsı:

“Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”16/b

Ve Rabbimiz Allah’ın, sabreden kullarına vereceği ödülün müjdesi:

“De ki: ‘Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın arz’ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.”17

Sabreden mü’min müslüman kulların âhiretteki ödüllerini, onların önderi Rasulullah (s.a.s.) beyân buyurmuştur!..

Amr b. Şuayb’ın babasından, onun da dedesinden (Abdullah b. Amr’dan) rivayet ettiğine göre, Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Allah, (kıyamet günü) insanları toplayınca, bir münadi:

- Sabır ehli nerede? diye seslenir.

Birtakım insanlar ayağa kalkarlar, amma sayıları çok azdır. Nihayet koşarak cennete giderler.

Melekler, onları karşılayarak:

- Sizin cennete koştuğunuzu görüyoruz. Kimsiniz siz? diye sorarlar.

Onlar da:

- Biz sabredenleriz, cevabını verirler.

Melekler:

- Siz neye sabrediyorsunuz? diye sorarlar.

Onlar ise:

- Biz, Allah’a itaat konusunda sabırlı davranıyorduk, diye cevap verirler.

Bunun üzerine onlara:

- O hâlde cennete girin! Amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir, denilir.”18

Yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ’ya hakkıyla tevekkül edip O’na itaat etme konusunda sabırlı davranan ve asla itaatsizlik yapmayan mü’min müslüman kullar, aynı zamanda şükreden kullardır... Kendisinden başka yaratan ve kanun koyan ilâh olmayan nimetin gerçek sahibi Allah’a, verdikleri nimetlerden dolayı şükretmek, Rabb ve İlâh olarak O’na razı olup tanımaktır!.. Rab olarak Allah’a razı olan kullar, O’nun verdiği nimetin kıymetini bilir ve kulluk vazifelerinde de kusur işlememeye gayret ederler... Kullar, bu kulluk vazifesini hakkıyla yerine getirip Rableri Allah’a şükrettikçe Allah, onlara verdiği her türlü helâl ve temiz nimetlerini artırır, onları mahrum etmez ve bereketli kılar...

Ebu Zuheyr Yahya b. Utarîd el-Kureşî, babasından nakleder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor:

“Yüce Allah, bir kula şükretmeyi bahşettiği zaman, nimetin artmasından onu mahrum etmez. Zira: ‘Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım.’19 buyurur.”20

Süfyân es-Sevrî (rh.a.):

“Rabbiniz şöyle buyurmuştu: ‘Andolsun, eğer şükrederseniz size artırırım.” buyruğunu açıklarken şöyle dedi:

- Nefisleriniz dünyaya meyletmesin; çünkü dünya, Allah katında kendisine meyledilmeyecek kadar değersizdir. Amma yüce Allah: Eğer bu nimetlerime şükrederseniz ve benden olduğunu bilirseniz, ben de sizin bana itaatinizi daha da artıracağım, buyurmuştur.21

Mü’min kul, Allah’ın nimetlerine şükrettikçe hem nimetler hem nimetlerin bereketi hem de Allah’a olan itaati artar ki, âhirette karşılığını bol bol almaya hak kazanır...

Âlemlerin Rabbi Allah, kullarına verdiği nimetlerden dolayı gurura, kibre kapılmadan ve israf etmeden, kifâyet derecede faydalanmalarını ister... Nimetin gerçek sahibi Allah’ı tanıyıp O’na gereği gibi itaat ederek kulluğu gerçekleştirenlerden Allah razı olur ve verdiği nimetlerin onların üzerinde görülmesini sever...

Amr b. Şuayb’ın babası kanalıyla dedesinden (Abdullah b. Amr’dan) nakleder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“İsrafa kaçmadan ve kibre kapılmadan yiyin, için, infâkta bulunup giyinin. Zira yüce Allah, verdiği nimetin kulun üzerinde görülmesini sever.”22

“Kim şükrederse, artık o, kendi lehine şükreder. Kim inkâr ederse, artık şüPhesiz (Allah), Ganî (hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan)dır, Hamid’dir (hamd yalnızca O’na aiddir).”23 buyuran Allah Teâlâ, şu hakikatı beyân etmektedir:

“Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah azâbınızla ne yapsın (Allah, size ne diye azâb etsin)? Allah, şükrün karşılığını verendir, bilendir.”24

Yegâne Rabb, Melîk ve İlâh Allah Azze ve Celle’nin tevekkül eden, sabırda yarışan ve şükürde devamlı olan muvahhid mü’min kullarının hayat örneği kılınan önderleri Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’a itaat edip O’nun Sünnet’ine göre yaşamak, her katıksız iman ehli sadık şahsiyetlerin kulluk görevidir... Çünkü:

“Kim Rasul’e itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur.”25 buyuran Allah Teâlâ:

“Kim kendisine dosdoğru yol apaçık belli olduktan sonra, Rasul’e muhalefet ederse ve mü’minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu, döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o.”26 hakikatını beyân edip Rasulullah (s.a.s.)’e muhalefet etmeyi yasaklamıştır... Mü’min müslümanın kulluk vazifesi, önderi Rasulullah (s.a.s.)’e itaat etmektir... O’nun sözünü dinlemek, emrettiğini itiraz etmeden yerine getirmek, yasakladığı şeylerden kaçınmak, her itaatkâr mü’min kulun olmazsa olmaz görevidir...

“Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah’a ve Rasulü’ne icâbet edin.”27 diye emreder Rabbimiz Allah!..

Çağrıya icabet eden ve emre itaat eden kulların kurtulmuş olduğunu beyân buyuran yegâne İlâhımız Allah Teâlâ, Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e muhalefet edenlerin dosdoğru yoldan ayrıldıklarını açıklar, dosdoğru yolda olmanın Rasul’e itaat ile gerçekleştiğini beyân buyurur...

İnsanlar için çıkarılan en hayırlı ümmetin28 sadık, salih ve âdil yöneticileriyle âlimleri gerek yöneticileri, gerekse ümmetin yönetilen ferdlerini Rasulullah (s.a.s)’in Sünnet’ine tâbi olmaya teşvik etmiş, itaati tavsiye edip ona yöneltmişlerdir... Birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etme vazifelerini yerine getirmeye çalışmış, böylece Kur’ân ve Sünnet üzere ümmetin vahdetini sağlamışlardır...

Süfyân b. Uyeyne (rh.a.), Ömer b. Abdulaziz (rh.a.)’in valilerine gönderdiği mektubunda şunları yazdığını kaydeder:

“Size, Allah’dan korkmanızı, O’nun emirlerini yerine getirmekte ölçülü davranmanızı, Rasulün Sünnet’ine tâbi olmanızı tavsiye ediyorum.

Ayrıca Rasulullah (s.a.s.)’den sonra bid’at ehlinin çıkardıkları bid’atleri terk etmenizi tavsiye ederim. Şunu bilin ki, bir bid’at çıkaran herkes, değiştirdiği bir delile dayanır. Öyleyse Sünnet’ten ayrılmayınız. Zira Allah’ın izniyle sizi bid’atlerden koruyacak olan Sünnet’tir.

Her kim Sünnet ile amel ederse, onun hilafına olan hatâları ve zelleleri de bilir. İlimde öncü olan insanlar, tenkid kabiliyetleri sayesinde kuvvetli araştırmalarıyla bid’atlere mâni olurlar.”29

Her sözünde doğru olan ve her sözü dosdoğru olan yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in sözünü dinleyip itaat edenler mutlaka kâr etmişler ve sözünü dinlemeyip aykırı davrananların da zarar ettikleri malumdur!..

Rasulullah (s.a.s.)’in sözünü dinlemeyen ve emrine uymayıp zarar görmüş olanlardan birkaç olay nakledelim...

1- Ebu Umâme (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.), Hayber savaşında:

“Kim zayıf ve zor durumda ya da devesi inatçı ise geri dönsün!” diye emir buyurdu.

Bir münadinin böyle seslenmesini emretti. Bunun üzerine zayıf ve zor durumda olanlar geri döndüler. Ancak topluluktan birisi geri dönmedi. Adam, geceleyin siyah bir deve üzerinde yola devam ediyordu. Deve, onu yere attı ve kaçtı. Adamın boynu kırıldı. Onu alıp Rasulullah (s.a.s.)’in yanına getirdiler.

Rasulullah (s.a.s):

“Arkadaşınıza ne oldu?” diye sordu.

Onlar:

- Onun durumu böyle böyleydi, dediler.

Rasulullah (s.a.s.):

“Ya Bilâl, sen insanlara, zayıf ve devesi inatçı olanların geri dönmesini söylemedim mi?” buyurdu.

Bilâl:

- Evet, dedi.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.), o adamın üzerine cenâze namazı kılmaktan kaçındı.30

2- (Tebûk seferi sırasına) Rasulullah (s.a.s.):

“Güçlü bir hayvana sahib olmayan bizimle çıkmasın!” buyurdu.

Bir adam, genç ve huysuz bir deveye binerek yola çıktı. Deve, adamı öldürdü.

İnsanlar:

- O şehiddir, o şehiddir, dediler.

Rasulullah (s.a.s.):

“Cennete ancak bir mü’min- ya da mü’min bir nefis-girer. Âsî, cennete giremez!” buyurdu.

Adamın devesi, es-Süveyda denilen yerde üstünden fırlatmıştı.31

3-Ebu Huveyd es-Saidî (r.a.) anlatıyor:

(Tebûk seferi sırasında) el-Hicr denilen bir yerde akşamladığımızda Rasulullah (s.a.s.):

“Bu gece şiddetli bir kasırga esecektir. Sizden birisi, yanında arkadaşı olmadan yerinden kalkmasın! Devesi olan, devesini iple bağlasın!” buyurdu.

O gece şiddetli bir kasırga esti. Hiç kimse arkadaşı olmadan yerinden kalkmadı. Sadece Benî Saide’den iki adam kalktılar. Birisi, ihtiyacını gidermek için çıktı, diğeri de devesini aramak için çıktı. İhtiyacını gidermek üzere çıkan adam, çıktığı yolda boğmacaya yakalandı. Kasırga, devesini aramak üzere çıkan adamı kaldırıp Tay dağlarına fırlattı.

Bunların haberleri Rasulullah (s.a.s.)’ bildirildi.

Rasulullah (s.a.s.):

“Ben size, hiç kimse yanında arkadaşı olmadan ayağa kalkmasın demedim mi?” buyurdu.

Sonra Rasulullah (s.a.s.), gittiği yolda boğmacaya yakalanan adama duâ etti. O, şifâ buldu. Tay dağlarına fırlatılan adama ise, Tay kabilesi Medine’ye gelince onu, Rasulullah’a getirdiler.32

Hâl bu iken ey aziz İslâm Milleti ve:

“Ey basiret sahipleri ibret alın!”33

  1. Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Allah’a ve Rasulüne itaat edin.” Enfal, 8/46.

“Kim Rasul’e itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur.” Nisa, 4/80.

“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Rasul’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de.” Nisa, 4/59.

  1. Bkz. Hucurat, 49/15.
  2. Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, c. 10, sh. 188, Hds. 7779.

Ahmed b. Hanbel, Kitabü’z-Zühd, çev. Mehmed Emin İhsanoğlu, İst. 1993, c. 2, sh. 415, Hds. 1712.

İbn Ebi’d-Dünyâ, İbn Ebi’d-Dünyâ Külliyatı-Hadislerde Tevekkül, çev. Hüseyin Kaya, İst. 2013, c. 8, sh. 658, Hds. 9.

  1. Bkz. Necm, 53/3-4.
  2. Yusuf, 12/67. İbrahim, 14/12.
  3. Âl-i İmrân, 3/122,160. Tevbe, 9/51. İbrahim, 14/11.
  4. Mâide, 5/23.
  5. Yunus, 10/84-86.
  6. Âl-i İmran, 3/159.
  7. Talak, 65/3.
  8. Sahih-i Buhârî, Kitabu’z-Zekat, B. 51, Hds. 71.

Kitabu’r-Rikâk, B. 20, Hds. 57.

Sahih-i Müslim, Kitabu’z-Zekat, B. 42, Hds. 124.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’z-Zekat, B. 28, Hds. 1644.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu Birri ve’s-Sılâ, B. 76, Hds. 2093.

Sünen-i Nesâî, Kitabu’z-Zekat, B. 85, Hds. 2578.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2014, c. 6, sh. 169-170, Hds. 9463-9465.

İbn Ebi’d-Dünyâ, İbn Ebi’d-Dünyâ Külliyatı-Hadislerde Sabır, c. 9, sh. 544, Hds. 1.

  1. Sahih-i Buhârî, Kitabu’r-Rikâk, B. 20. Bab başlığında.

İbn Ebi’d-Dünyâ, İbn Ebi’d-Dünyâ Külliyatı-Hadislerde Sabır, c. 9, sh. 546, Hbr. 6.

  1. Bakara, 2/185.
  2. İnşirah, 94/5-6.
  3. Bakara, 2/153. Enfal, 8/66.
  4.  

16/a) Rum, 30/47.

16/b) Bakara, 2/250. A’râf, 7/126.

  1. Zümer, 39/10.
  2. İbn Ebi’d-Dünyâ, İbn Ebi’d-Dünyâ Külliyatı-Hadislerde Sabır, c. 9, sh. 546, Hds. 5.

İbn Hacer el-Askalânî, el-Metâlibu’l-Âliye, çev. Hüseyin Kaya, İst. 2010, c. 4, sh. 430-431, Hds. 4663. Ebu Ya’lâ, Müsned’den.

  1. İbrahim, 14/7.

Not: Hadis-i şerifte bir kısmı zikredilen ayet-i kerimenin tamamı meâlen şöyledir:

“Rabbiniz şöyle buyurmuştur: ‘Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım çok çetindir.”

  1. Beyhakî, Şuabu’l-İman, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2015, c. 5, sh. 100, Hds. 4208.

İbn Ebi’d-Dünyâ, İbn Ebi’d-Dünyâ Külliyatı-Hadislerde Allah’a Şükretmek, c. 5, sh. 441-442, Hds. 3.

  1. Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefsir bi’l-Me’sûr, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2012, c. 8, sh. 465. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim’den.

Süfyân es-Sevrî, Süfyân es-Sevrî Tefsiri, çev. Elvin Baghırov, vdğ. İst. 2023, sh. 323.

  1. Beyhakî, Şuabu’l-İman, c. 5, sh. 124, Hds. 4251.

Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c. 9, sh. 508, Hds. 7270.

Ebu Davud Süleyman b. Davud el-Cârûd et-Tayâlisî, Müsned-i Tayâlisî, çev. M. Ömer Yusuf, Konya, 2019, c. 2, sh. 355, Hds. 2375.

Beyhakî, el-Âdâb, çev. Dr. Faik Akçaoğlu-Muhammed Enes Topgül, İst. 2016, sh. 348, Hds. 591.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Libâs, B. 23, Hds. 3605.

  1. Lokman, 31/12.
  2. Nisa, 4/147.
  3. Nisa, 4/80.
  4. Nisa, 4/115.
  5. Enfal, 8/24.
  6. Bkz. Âl-i İmrân, 3/110.
  7. Ahmed b. Hanbel, Kitabü’z-Zühd, c. 2, sh. 416, Hbr. 1714.
  8. Nûreddin el-Heysemî, Müsned-i Hâris-Buğyetu’l-Bâhis An Zevâid-i Müsned-i Hâris, çev. İshak Doğan, İst. 2020, sh. 129-130, Hds. 273.

İbn Hacer el-Askalânî, el-Metâlibu’l-Âliye, c. 4, sh. 219, Hds. 4351.

Taberânî, el-Mucemu’l-Kebîr, ev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2023, c. 7, sh. 198-199, Hds. 7792-7793.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, çev. Adem Yerinde, vdğ. İst. 2015, c. 4, sh. 504, Hds. 4219.

  1. Ebu Abdullah Muhammed b. Ömer el-Vâkıdî, Hz. Peygamber’in Savaşları-Kitabu’l-Meğâzî, çev. Prof. Dr. Musa K. Yılmaz, İst. 2014, c. 3, sh. 230.
  2. el-Vâkıdî, Hz. Peygamber’in Savaşları, c. 3, sh. 241-242.

İbn Hişam, İslâm Tarihi-Siret-i İbn Hişam Tercemesi, çev. Hasan Ege, İst. 1985, c. 4, sh. 222.

Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2017, c. 4, sh. 158.

İmam Zehebî, Tarihu’l-İslâm, çev. Muzaffer Can, İst. 2002, c. 4, sh. 350.

  1. Haşr, 59/2.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul